ALİ OSMAN ÖĞRETMEN

Gümüşhane’nin yoksulluk ve tutuculuk içinde sıkışıp kalmış, ancak kökleri çok eskilere dayanan büyük bir köyü olan Posus’luydu. 1951’de mezun olduğu “Pulur Köy Enstitüsü”ne tam beş yıl önce, bir akrabasından kayıt için gereken 10 lirayı borç alarak, ayağında çarık, üzerinde yamalı pantolon ve bir gömlekle, kâh yürüyerek, kâh kağnı arabasıyla günler süren zorlu bir yolculuğun ardından ulaşabilmişti. Enstitüye gelmeyi başararak tıpkı diğer arkadaşları gibi, büyük bir ideale doğru ilk adımını atmış oldu. Burada, beş yıl boyunca Atatürk’ün özverili eğitim ordusunun bir neferi olarak yetişti. Karanlığa ışık tutacak, köylerde aydınlanmanın meşalesi olacaktı. Bu büyük sorumluluğun ağırlığı altında eğilmedi; iyi bir öğretmen olmanın yanı sıra, tarımdan hayvancılığa, sağlıktan inşaatçılığa kadar birçok alanda eğitim aldı. Onun da ideali, diğer tüm mezunlar gibi, köydeki çocukları cehaletten kurtarmak, köylülere yol göstermekti. Bu yolda tek dayanağı, aydınlanma yolundaki azim ve kararlılığıydı.

Enstitüde, Atatürk’ün devrimlerine bağlı bir köy öğretmeni olmanın yanı sıra, köy çocuklarını eğitmek ve köylülere rehberlik etmek için yetiştirilmişlerdi. Aydınlanmanın ve Cumhuriyet kazanımlarının şehirlerin çok uzağındaki köylere ulaşması gerektiğinin bilincindeydi. Köyde doğmuş, köyde yaşamış ve köy koşullarını biliyordu. İki sene sonra evlendi, çocukları oldu.

95 lira maaş alıyordu; o günlerin koşullarında bu para ancak karınlarını doyurmaya yetiyordu. Gümüşhane’nin ulaşımı olmayan, elektriği ve bakkalı bile bulunmayan dağ köylerinde, hiç gocunmadan görev yaptı. Ancak yaşam koşulları çok zordu. Tüm aile sağlıklı beslenemiyor, soğuktan korunamıyor ve en kötüsü de doktora bile ulaşamıyorlardı. Bu zorlu dokuz yılın sonunda askerlik hizmeti için Manisa’ya gitti. Terhis olduğunda, Manisa’nın yoksulluğun ve çaresizliğin kol gezdiği bir köyüne başöğretmen olarak atandı. Bu, üç derslikli küçük bir okuldu. Ali Osman Öğretmen, burada hem köy çocuklarının eğitimine önem veriyor hem de köylülerin tarım, hayvancılık ve devletle olan ilişkileri gibi sıkıntılarında onlara yardımcı olmaya çalışıyordu.

Atatürk devrimlerinin heyecanı henüz çok tazeydi. Köylüler, Cumhuriyet’in sağladığı vatandaşlık bilincini bile kavramakta zorlanıyordu. Resmi bayramlar ve törenler, bu kazanımların değerini ve önemini köylülere anlatabilmek için bir fırsat sunuyordu. Ali Osman Öğretmen, köylülerin yüzündeki derin çizgilere bir nebze olsun umut serpmek için tüm gayretiyle çalıştı. Tüm resmî bayramlar, ona emanet edilen öğrenciler tarafından coşku ve heyecanla kutlanıyordu. Okulun duvarlarına bayraklar asılıyor, sınıflar grafon kâğıtları, bayrak ve çiçeklerle süsleniyordu. Başöğretmen olarak yaptığı heyecan verici konuşmalarla hem öğrencileri hem de köylüleri coşturuyordu. Öğrenciler, okul bahçesinde düzenlenen törenlerde, tertemiz önlük ve beyaz yakalarıyla umutlarını marşlara döküp, günün anlam ve önemine uygun şiirler okurken, onları izlemeye gelen köy halkı da çocuklarının başarılarını alkışlarla taçlandırıyordu.

Ali Osman Öğretmen, eğitim-öğretimin yanı sıra öğrencilerinin temizliğine de büyük önem veriyordu. Bir gün, küçük bir çocuğun süt dişinin düşmek üzere olduğunu fark etti. İki parmağıyla dişi yerinden çıkardı, yerine bir parça pamuk basarak çocuğu evine gönderdi. Bu basit hareket, onun başına büyük bir dert açacaktı.

Elbette o dönemde de aydınlanmaya ve Atatürk devrimlerine karşı çıkanlar vardı. Bu insanlar, devrimlerin köylerde yerleşmesini ve değişimi istemiyordu. Devrimlerin anlamını ve önemini kavrayamayan bu grup, padişahın bir gün döneceğine ve Osmanlı’nın yeniden canlanacağına inanıyordu. Ali Osman Öğretmen, onların gözünde bir tehditti; köydeki eski düzenin devamını isteyenler, onun yaptığı her şeyi tehlike olarak görüyordu. Küçük bir çocuğun dişini çekmesi, bu insanlar için bulunmaz bir fırsat oldu. Ali Osman Öğretmen’i ilçe ilköğretim müdürlüğüne şikâyet ettiler. Şikâyetten birkaç hafta sonra, Ali Osman Öğretmen, ilçeye ifade vermek üzere çağrıldı. İfadesi alındı ve kış bitmeden “Görülen Lüzum Üzerine” başka bir köye sürgün edildi. Bu zorlu kış şartlarında, birkaç bavul, birkaç denk ve üç çocukla, at arabasına binip, yeni köylerine doğru yola çıktılar.

Ali Osman Öğretmen, yaşamını köy çocuklarının eğitimine ve köylünün aydınlanmasına adamış devrimci bir öğretmendi. Zorlu köy yaşamının yanı sıra tutucularla da süren çatışma ve sürgünlerle devam eden on dört yılın ardından bir kente atanabildi. Çocukları, psikolojik ve sosyolojik olarak kent hayatına ve okullarına uyum sağlamakta zorlandı. Ancak Ali Osman Öğretmen ve çocukları, hayatın acı gerçekleriyle yoğrulmuştu; sonunda dört çocuğu da bu mücadeleyi kazandı. Biri profesör, biri fizik öğretmeni, biri resim öğretmeni, diğeri ise ziraat mühendisi oldu. Her biri, babalarının zorluklarla örülmüş hayatından aldığı güçle başarıya ulaştı.

 

“Babamın Anılarından”

Arif Ziya TUNÇ

Ağustos 2024