Sanatçılar yaratımlarında ifade aracı olarak kendilerine en uygun buldukları teknikleri tercih ederler. Teknik tercihleri ne olursa olsun ortaya konan yapıtın, sahip olması gereken plastik ve estetik öğeler o yapıtın değerini ortaya koyar. Bu pentürde de böyledir ve heykelde de. Kuşkusuz benim tercihim olan baskıresimde de.
Baskıresimle ilk kez öğretmen okulu yıllarımda tanıştım (1969). Gazi Eğitim Enstitüsü çıkışlı resim öğretmenimiz bize çok yabancı olduğumuz bu tekniği tanıtıp, uygulatmasıyla baskıresime başlamış oldum. Daha sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Mürşide İÇMELİ’ nin üç yıl boyunca öğrencisi oldum (1971-1974). Gazi Eğitim, o dönemde hem öğretmen ve hem de sanatçı yetiştiren çağdaş ve ilerici bir okuldu. Sanatın resim öğretmenleri aracılığıyla Anadolu’ya yayılmasında çok önemli rol oynamıştır. Bu enstitüde okumak ve Mürşide İÇMELİ’ nin öğrencisi olmak, kuşkusuz benim için çok büyük bir şanstı. Onun tarzı ve lekeci anlayışı beni çok etkiledi. Yanı sıra Ankara’daki yabancı kültür merkezlerince açılan (Alman, İngiliz, Belçika, Fransa gibi) baskıresim sergileri de üslubumun oluşumunda çok etkili oldu. Bu sergileri birkaç kez gezerdim. Ekspresyonizmin ve özellikle soyut ekspresyonizmin (Alman dışavurumcularının) ve Bauhaus tasarım anlayışının etkilerinin hala derinden hissedildiği o dönemde benimde etkilenmemem mümkün değildi. Gazi’de üç yıl süren sanat eğitimim süresince pek çok baskıresim gerçekleştirdim. Geceleri atölyeden çıkmaz geç saatlere dek baskı yapardım. Bu nedenle de çoğu kez derslerime geç kalıyordum. Yarışmalı Devlet Baskıresim Sergisine (1973) ilk kez bir yapıtımla o dönemde, katılmıştım. Serginin açılışı için adıma gönderilen davetiyenin ben de yarattığı heyecan ve coşkuyu bugün de unutamam. Daha sonraki yıllarda bu sergiye, düzenli olarak katılma başarısı elde ettim. İki kez de “Başarı Ödülü” kazandım. Pek çok kişisel sergi gerçekleştirdim. Onlarca yarışmalı karma sergilere katıldım.
Bugün baskıresim sanatımda 52 yılı geride bıraktım. Ama baskıresime duyduğum ilgi ve heyecanım hiçbir zaman azalmadı. Bugünde kendi olanaklarımla düzenlediğim atölyemde çalışmalarımı sürdürmekteyim. Baskıresim geniş ölçüde teknik ve araç gereç donanımına gereksinim duyan bir tekniktir. Baskı presleri, kurutma rafları, boya ve kağıt dolapları, asit küvetleri, kalıp hazırlama ve boya verme masaları vb. gibi tüm donanımların bir arada olmasını gerektirir. Bu zorlu atölye koşullarını sağlamaktaki zorluklar nedeniyle de baskıresim sanatçılarımızın sayıları çok azdır.
Baskıresim tekniklerinin hemen tümünde yapıtlar ürettim. Bugün daha çok linol ve ağaçbaskı teknikleriyle eserler üretiyorum. Baskı tekniklerini zorlayarak yalın ama güçlü leke değerleriyle öne çıkan baskılar yapıyorum. İki binli yılların hemen başında sadece siyah-beyazlardan oluşan bir seri linol baskı gerçekleştirdim. Siyah-beyazı tercih etmemin nedenleri arasında, siyah-beyazın gücü ve dinamizmi ile tekniğin elverişliliği, malzemenin doğal yapısı (doku çeşitliliğine, spontane çalışmaya olanak vermesi ve betimleme sırasında oyma bıçaklarına sağladığı esneklik) gibi etkenler özgür düşünceye ve yaratıcılığa daha çok fırsat sağlaması vardı. Siyah ve beyaz; artıyla eksinin, sıcakla soğuğun, geceyle gündüzün, doluyla boşun birbirlerini reddeden ancak kendi varlığının, ötekinin varlığına bağlı olduğu farklı, zıt uçlardaki değerler o dönemde sorgulamaya çalıştığım konuydu. Yanı sıra baskılarımda, sahip olduğum lekeci yaklaşımımın, sanat görüş ve anlayışımın temeli olduğunu düşünürsek, siyah-beyazın benim için ne denli önemli bir faktör olduğu hemen anlaşılır. Dış dünyadaki objeleri, ışıktan yoksun bırakarak, formlarını göz ardı ederek onları salt biçim düzeyine indirgeyerek ve bazen de soyutlayarak kalıplara aktarmak, benim baskıresim sanatıma yaklaşımımı oluşturur. Baskılarımda dış gerçekliğe bağlılık temel hareketi oluşturur. Bu görsel oryantasyonun sonucu gibidir. Lekesel değerlerin uyumu ve sağlamlığı, dış dünyaya göre bizim konumumuzu yansıtan içsel bir yönelişi gösterir. Burada aradığım şey öncelikle dengedir. Karşıt öğeler birbirleriyle çatışırlarken, aynı zaman da dinamizmi ve coşkuyu da yaratmış olurlar.
Sanatçı olarak elbette içinde olduğum toplum ve toplumla ilgili bütün her şey beni etkiliyor. Ekonomik kaygılar, kadın ölümleri, adaletsizlikler, işçi hakları, toplum üzerindeki baskılar, laikliğin tartışılır olması gibi sorunlar sanatımda dile gelmektedir. Sanat ve dünya görüşüm bu kriterlere göre oluşmaktadır. Sanatçıların içinde yer aldığı toplum ve onun kültüründen beslendiği bir gerçektir. Dolayısıyla ben de çok renkli olduğunu düşündüğüm, Anadolu kültüründen beslendiğimi söyleyebilirim. İnsanlarımızın yaşam tarzı, yaşamla mücadele yöntemleri, giyinme ve eğlence biçimleri (müziği, çalgı aletleri, dans ve halk oyunları gibi) bir şekilde baskılarıma yansır. Bu kültür bağımlılığım ve Anadolu insanı olduğum gerçeği yapıtlarımda yansımasını bulur. Kimi baskılarım ilk anda soyut izlenimi uyandırsa da kısa bir süre sonra görüntü izleyicinin belleğinde somutlaşır ve onu içine çekerek anlam kazanır.
Sanatın ticari bir etkinlik değil insani bir gereksinim olduğunu düşünüyor ve onun birleştirici ve barışçı yönü olduğuna inanıyorum. Bir sanatçı olarak amacım; baskıresimde ve sanat kültürümüzde bir “Kültür Taşıyıcısı” olarak yer almaktır.
Ocak 2025
İzmir