BASKILARIM

Sanatçılar yaratımlarında ifade aracı olarak kendilerine en uygun buldukları teknikleri tercih ederler. Teknik tercihleri ne olursa olsun ortaya konan yapıtın, sahip olması gereken plastik ve estetik öğeler o yapıtın değerini ortaya koyar. Bu pentürde de böyledir ve heykelde de. Kuşkusuz benim tercihim olan baskıresimde de.

Baskıresimle ilk kez öğretmen okulu yıllarımda tanışmıştım. Gazi Eğitim Enstitüsü çıkışlı resim öğretmenimiz bize çok yabancı olduğumuz baskıresmi tanıtıp, uygulatmasıyla belleğimde yer etti. Daha sonra Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Mürşide İÇMELİ’nin öğrencisi oldum. Bu kuşkusuz benim için çok büyük bir şanstı.  Onun tarzı ve lekeci anlayışı beni çok etkiledi. Gazi’de üç yıl süren eğitim hayatımda pek çok baskıresim gerçekleştirdim. Durmadan üretiyordum. Bu nedenle de çoğu kez derslerime geç kalıyordum. Yarışmalı Devlet Baskıresim Sergisine (1974) ilk kez bir yapıtımla o dönemde daha öğrenciyken öğrenciyken katılmıştım. Serginin açılışı için adıma gönderilen davetiyenin ben de yarattığı heyecan ve coşkuyu bugün de  asla unutamam.  Daha sonraki yıllarda bu sergiye, düzenli olarak katılma başarısı elde ettim. İki kez de “Başarı Ödülü” kazandım.  Baskıresime duyduğum ilgi ve heyecan hiçbir zaman azalmadı.  Bugünde kendi olanaklarımla düzenlediğim atölyemde çalışmalarımı sürdürmekteyim.

Baskıresim geniş ölçüde teknik ve araç gereç donanımına gereksinim duyan bir tekniktir. Baskı presleri, kurutma rafları, boya ve kağıt dolapları, asit küvetleri, kalıp hazırlama ve boya verme masaları vb. gibi tüm donanımların bir arada olmasını gerektirir. Bu zorlu atölye koşullarını sağlamaktaki zorluklar nedeniyle de baskıresim sanatçılarımızın sayıları çok azdır. Tabii ki ben bu konuda kendimi (atölyem olması nedeniyle) şanslı görüyorum.

 

Baskıresim tekniklerinin hemen tümünde yapıtlar ürettim.  Ama gravür, linol ve ağaçbaskı teknikleri bana daha çok heyecan veriyordu. Her zaman teknikleri zorlayarak yalın ama güçlü leke değerleriyle öne çıkan baskılar ürettim. Bir süre sadece sadece siyah-beyazlardan oluşan bir seri gerçekleştirdim. Siyah-beyazı tercih etmemin nedenleri arasında, siyah-beyazın gücü ve dinamizmi ile tekniğin elverişliliği, malzemenin doğal yapısı (doku çeşitliliğine, spontane çalışmaya  olanak vermesi ve betimleme sırasında oyma bıçaklarına sağladığı esneklik) gibi etkenler özgür düşünceye ve yaratıcılığa daha çok fırsat sağlaması vardı. Siyah ve beyaz; artıyla eksinin, sıcakla soğuğun, geceyle gündüzün, doluyla boşun birbirlerini reddeden ancak kendi varlığının, ötekinin varlığına bağlı olduğu farklı, zıt uçlardaki değerler o dönemde sorgulamaya çalıştığım konuydu. Yanı sıra baskılarımda, sahip olduğum lekeci yaklaşımımın, sanat görüş ve anlayışımın temeli olduğunu düşünürsek, siyah-beyazın benim için ne denli önemli bir faktör olduğu hemen anlaşılır. Dış dünyadaki objeleri, ışıktan yoksun bırakarak, formlarını göz ardı ederek onları salt biçim düzeyine indirgeyerek ve bazen de soyutlayarak kalıplara aktarmak, benim baskıresim sanatıma yaklaşımımı oluşturur. Baskılarımda dış gerçekliğe bağlılık temel hareketi oluşturur. Bu görsel oryantasyonun sonucu gibidir. Lekesel değerlerin uyumu ve sağlamlığı, dış dünyaya göre bizim konumumuzu yansıtan içsel bir yönelişi gösterir. Bunula aradığım şey öncelikle dengedir. Karşıt öğeler birbirleriyle çatışırlarken, aynı zaman da dinamizmi ve coşkuyu da yaratmış olurlar.

Sanatçıyı içinde bulunduğu toplumdan ayrı düşünmek mümkün değildir. Her sanatçı içinde yer aldığı toplum ve onun kültüründen beslenir. Sanat ve dünya görüşü bu kriterlere göre oluşur. Benim baskıresimlerimde de durum budur. Ortaya koyduğum yapıtlarımda Anadolu insanı olduğum kolayca anlaşılır. Kültürümüz, sahip olduğumuz tarihsel değerlerimiz, baskılarımda bir şekilde ifade edilir. İlk anda izleyicide soyut izlenimi uyandırsa da, kısa bir süre sonra görüntü izleyicinin belleğinde somutlaşır ve kendi geçmişiyle bütünleşerek anlam kazanır. Bu da Anadolu kültürüdür.

 

10 Şubat 2022

İzmir