FOTOĞRAFTA ESTETİK ARAYIŞLAR VE FOTO-FÜZYONLARIM

İnsanlık tarihi açısından bakıldığında, fotoğrafın resim sanatına göre bugün bile yeni bir ifade aracı olarak benimsendiği düşüncesi yanlış olmaz. 1800’lü yılların ilk çeyreğinden itibaren ortaya çıkan ve teknik buluşlarla sürekli gelişen ve yaşantımızda daha çok yer alan fotoğraf, özellikle günümüzde hem işlevsel, hem de estetik bir ifade aracı olarak kendi varlığını kanıtlamaktadır. Ancak fotoğrafta temel sorunlardan biri, tekniğin ve makine donanımının önemi kadar, yaratıcılık açısından fotoğrafa nasıl yaklaşılacağıdır. Fotoğrafı sanat nesnesi niteliğine dönüştüren de gerçekte bu yaklaşımdır. Çünkü fotoğraf da diğer tüm görsel sanatlarla aynı ilkelere ve aynı eleştirel ortama sahiptir. Sadece teknik yeterlilik ya da makine donanımının başarılı bir fotoğraf için yeterli olmayacağı açıktır. Fotoğraf, sanatçının yaratma gücüne bağlı olarak, özgün ve estetik kaygılarla elde ettiği, sadece biçimsel değil ama aynı zaman da sanatsal edimlerin neredeyse insanlık tarihi kadar geriye giden felsefe ve ideolojisini de görselleştirebildiği zaman başarıyı yakalar.  Bu bağlamda; 1850’lerden günümüze değin süren Modern Sanat Akım ve hareketlerinin arkasında bulunan düşünce yapısının, kompozisyon anlayışının daha da önemlisi, güzellik kavramının fotoğraf sanatçıları tarafından kavranması ve anlaşılmasının önemi ortaya çıkar. Caravaggio’nun devrimci kompozisyon anlayışını, Rembrandt’ın ışığını, Renoir’ın fırça darbelerini, Van Gogh’un sarısını, Bauhaus’un biçim ve leke anlayışını bilmek fotoğrafta kendini mutlaka hissettirecektir. Teknik beceri kadar sanatsal kaygının da öne çıktığı fotoğraflar, aynı zamanda yaratıcılığı ve artistik çözümleri de içereceğinden, izleyiciyle duygusal bağ kurar. Zaten sanatın amaçlarından biri de bu değil midir?

Foto/füzyon olarak adlandırdığım bu sergimdeki çalışmalarımın hemen tümü aslında, modern sanat akımlarına, içsel bir yönelişle gerçekleştirdiğim bir göndermedir. İzleyici bu ipuçlarını, yüzeydeki biçim ve leke ilişkilerinde, dokularda, renklerde, figürlerde ve ışığın (ki bu doğal ışık değildir) kullanımında hissedecektir.

Bu sergimde fotoğraf üzerinden, pek çok sayıda fotoğraf kökenli görselleri bir araya getirerek, pek çok katmandan oluşan ama sonuçta bir pentür tadında (ışık, denge, hareket ve derinlik yanılsaması gibi) tek bir görüntü oluşturmaya çalıştım. Küçük parçalar-görseller (fotoğraflar) aynen yap/bozdaki gibi, önceden kurgulanmış biçimde bir araya gelerek anlamlı bir bütün oluşturmaktadır.  Her ne kadar yapıtlarımın fotoğraf olup-olmadığı tartışılabilir olsa da, kullandığım bütün malzememin fotoğraf olduğu bir gerçektir. Bu noktada “fotoğraf çekmek” yerine “fotoğraf yapmak” cümlesinin daha doğru olacağını düşünüyorum. Hepimizin bildiği gibi fotoğraf makinesi objektiften giren görüntünün, deklanşöre bir kez basılmasıyla (tek çekim) izleyiciye sunulması tekniğine dayanır. Bu süreçte fotoğraf sanatçısının görüntüye müdahale etme şansı çok yoktur, en azından sınırlıdır. Buradaysa fotoğraf, daha önce farklı mekan ve zaman aralığında elde edilmiş tek çekimlerin bilgisayar ortamında birleştirilmesiyle elde edilmiştir. Elde edilen görsel, izleyicide ilk anda tek bir fotoğraf etkisi yaratsa bile ayrıntılı bakıldığın da göz, bütünü oluşturan katmanları ve ekleri kolaylıkla ayırabilecektir. Kolaj tekniğini çağrıştırsa da, kolajın tersine buradaki katmanlar geçirgendir ve sınırları eriyip diğer katmanlarla kaynaşmıştır. Bu nedenle “Kolaj” sözcüğü yerine “Füzyon” şeklinde ifade etmenin daha doğru olacağını düşünüyorum.

Kuşkusuz foto/füzyonlar oluşturulurken, estetik bir öğe olarak bir pentürde olması gereken kompozisyonla ilgili değerlerin tümünü, hem estetik kaygılar, hem de plastik değerleri (ışık-gölge, dolu/boş alan, açık/koyu, kontrast, denge) ve özellikle konu bütünlüğünü dikkate aldığım açıktır.

 

Prof. Dr. Arif Ziya TUNÇ