KENT/KÜLTÜR, KÜLTÜR TAŞIYICILARI

ÖZET

İnsanlığın başlangıçta yerleşik düzeni olmamıştır. Toplayıcılık, avcılık, balıkçılık ve yiyecek bulma umuduyla belirli alanlarda dolaşarak yaşamını sürdürmüştür. Ardından tarım ve hayvancılığa dayanan yerleşik düzene geçiş ile birlikte tarım toplumu ve  ilk köyler ortaya çıkmıştır.  Bu süreç giderek, hem kişisel, hem de toplumsal  yaşam biçimini  değişmiştir ve bunun  sonunda kentler ortaya çıkmıştır. Özellikle 18.yy ’ın sonlarında buharın keşfi ile başlayan büyük endüstri devrimi ile birlikte yeni enerji kaynakları, yeni politikalar, emperyal devletlerin yeni stratejileri ve teknik buluşlar toplumsal yaşamı ve iktidarları değiştirdi. Kentler sanayi ve endüstriyel üretim merkezleri haline geldi. Günümüzde ise kentler, çok katmanlı ve homojen bir nüfus yoğunluğuna sahip, çoğu tüketici durumundaki çalışanların ya da çalışmayanların, farklı meslek gruplarında ve  iş yaşamındaki insanların bulunduğu merkezlerdir. Yanı sıra kentler,  politikanın, ekonominin, eğitimin, sanat ve modanın tartışıldığı, politik ve hak ve özgürlüklerle ilgili eylemlerin gerçekleştirildiği mekanlardır. Kültür herhangi bir topluma ait, tarihsel bir süreç içerisinde edinilen ve gelecek kuşaklara aktarılan, yaşam biçimi ile ilgili her türlü birikimdir. Bu birikimler kültür öğeleri aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılır.  Kuşkusuz kültü, toplumdan topluma farklılık gösterir. Bu bağlamda Balkan kültürü de kendine özgü yapısıyla günümüzde uluslar arası bir forma sahiptir.

 

KENT

İnsanlığın, başlangıçta (neredeyse 1 milyon yıl boyunca) yerleşik bir düzeni olmadı. Toplayıcılık, avcılık/balıkçılık ve yiyecek bulma umuduyla belirli alanlarda dolaşıp göç ederek yaşamını sürdürdü. Ardından tarım ve hayvancılığa dayanan yerleşik düzene geçişle birlikte, tarım toplumu doğdu. Toplumsal yaşam ve buna bağlı olarak kültür temelden değişti. Toprağın ekilmesi, hayvanların evcilleştirilmesi ve bitki yetiştirme gibi tarım uğraşıları, doğayla düşmanlığı sona erdirdi. Yerleşik düzen ve tarım uğraşıları, küçük gruplardan köylerin ve giderek de kentlerin oluşmasına neden oldu.

18.yüzyılın sonlarında buharın keşfiyle başlayan büyük endüstri devrimiyle birlikte bulunan yeni enerji kaynakları ve teknik buluşlar toplumsal yaşamı ve iktidarları değiştirdi. Kentler sanayi ve endüstriyel üretim merkezleri haline geldi. Kentler insana kültürel, sosyal anlamda daha rahat bir yaşam sunmaktaydı. Bu arada toprakla olan bağını, geleneksel kültürünü ve giderek kimliğini yitiren köylüler, kent yaşamının getirdiği diğer olanaklar nedeniyle ve sadece geçinebilecek düzeyde bir gelir elde etmek umuduyla yığınlar halinde kentlere göç etmeye başladılar.

Kent, çok katmanlı ve homojen bir nüfus yoğunluğuna sahip, farklı gelir düzeyinde, farklı dünya görüşlerindeki, çalışanların ya da işsizlerin bulunduğu merkezlerdir. Politika, siyaset, ekonomi, eğitim, sanat ve modanın konuşulup, tartışıldığı, politik ve hak ve özgürlüklerle ilgili eylemlerin gerçekleştirildiği mekanlardır. Kentte tarımsal üretim yerine sanayi gelişmiştir. Kent insanı gerek endüstri, gerekse tarımsal ürün konusunda tüketici durumundadır. Yaşamla ilgili her türlü ihtiyacını bedel ödeyerek dışarıdan almak zorundadır. Bu nedenle de kentler kapitalizmin hedefinde olan merkezlerdir.

Günümüzde kentler aslında, yaşamın “zor” denilebilecek düzeyde olduğu yerleşim alanlarıdır. Kent insanı yoğun bir tempo içerisinde,  yaşamını neredeyse koşarak sürdürmek, her yere, her şeye yetişmek zorundadır. Genellikle ücret dengesizliği ve düşük maaşla geçinen kentliler için, eğlence ve sosyal ilişkileri sağlıklı bir biçimde sürdürmek neredeyse olanaksızdır. Çalışan insan için boş zaman kavramı yoktur. Çünkü mesai saatlerinin dışında kalan zamanın çoğu yolda ya da ikinci bir işte çalışarak geçer. Aktif bir kent yaşamı içinde yer alan bireyin bu hıza ayak uydurması için de birçok isteğinden vaz geçmesi, kendini sadece işine adaması gerekmektedir. Bunlara ek olarak kent kültürüne sahip olmak ve bu kültüre uyum sağlamak zorundadır. Uyum sağlayamadığı durumlarda ise (daha çok da köyden kente göç edenlerde görülen) kültür çatışması yaşar.

Kent insanı,  devlet ve yerel yönetimlerce sağlanan, eğitim, sağlık, eğlence, spor, sanatsal ve kültürel etkinlikler ile kamusal hizmetlerden yararlanır. Bu hizmetlerin bir kısmı belirli bir ücret karşılığında verilir.

 

KÜLTÜR

Kültür bir toplumun, tarihsel süreç içerisinde edindiği ve gelecek kuşaklara aktardığı yaşam biçimiyle ilgili her türlü birikimidir. Kültür toplumları birbirinden ayırır. Kültür kavramı ilk kez, İngiltere’de 1865’ te  E. B. Taylor tarafından kullanılmıştır.  E. B. Taylor’a göre kültür;  toplumun bir üyesi olarak, insanın kazandığı, bilgi, inanç, sanat, davranış şekli, alışkanlıklar, gelenek/görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan kompleks bir bütündür.(Güvenç, 1996:273)  Wiesler de; “Kültür bir toplumun yaşam biçimidir” der.  Ona göre kültür; önceki kuşaklardan alınır, yaşanır ve gelecek kuşaklara bırakılır. www.anadilim.org/kultur-nedir.html

Kültür; Kuşaktan kuşağa aktarılırken ya da geçerken değişikliğe uğrayabilir yani değişkendir. Eskir, ama yok olmaz. Kültür hayatın içinde yaşanarak öğrenilir. Tarihseldir. İnsan eseridir ve toplumu bütünleştirir. Toplumların kültürleri elbette birbirlerine benzemez ve bu bağlamda kültürler birbirleriyle üstünlük ya da zayıflık gibi kavramlarla değil ama görecelik kavramıyla değerlendirilir. Örneğin; Anadolu kültürü her yönüyle zengin bir kültür olarak değerlendirilir.

Kültür özelliklerine ve içeriğine göre yerel ve evrensel olabilir. Örneğin; kültürel bir değer olarak, dini ritüeller ve sosyal yaşamla ilgili tören ve kutlamalar (asker uğurlama, sünnet düğünü ve kına gecesi gibi) her toplumda farklı şekillerde gerçekleştirilir.

Toplumbilimciler kültürü maddi ve manevi kültür olmak üzere ikiye ayırmaktadırlar. Ayrıca; Burjuva Kültürü, Kent Kültürü, Çağdaş Kültür, Popüler Kültür ve Demokrasi Kültürü vb. gibi çeşitlendirmek de mümkündür.

 

Kültür Öğeleri

Bir topluma özgü kültürü oluşturan her türlü maddi ve manevi öğeye “Kültür Öğesi” denir. Kültürü belli bir topluma özgü kılan da bu öğelerdir. Bu öğelerin her biri, toplum tarafından benimsenmiş ve toplumu temsil etme gücüne erişmiştir. Kültürel öğeler, kültürün yapı taşlarıdır. Kültür ve kuşkusuz kültürü oluşturan bu öğeler toplumsal bütünlüğü ve sürekliliği sağlar. Toplumsal dayanışma ve birlik duygusu kazandırır. Kültürel öğe özgündür,  ulusal form ve biçimlerden oluşmuştur, zamana karşı dirençlidir, en önemlisi de insan eliyle oluşmuştur ve toplumsal bir değeri vardır.  Kültür öğeleri tarihsel süreç içerisinde değişebilir, eskiyebilir. Her toplum, günümüzün koşulları zorlasa da, geleceği açısından, kültürüne sahip çıkmak ve onu korumak ister. Uygarlık, teknik buluşlar ve ilerlemeler insan yaşamını kolaylaştırmaktadır ancak, kültürün korunması açısından, toplumları savunmasız da bırakır. Emperyal ülkeler, medya, moda, spor, marka ve ideoloji yoluyla diğer ülke kültürlerini yozlaştırmaktadırlar. Kültürün korunması konusunda yerel yönetimlere, resmi kurumlara, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere,  ulusal medyaya ve derneklere iş düşmektedir. Bu değerlere (kültüre) sahip çıkıldıkça toplumsal bütünlük sağlanmış olur.

Kültürel öğeleri; inançlar, dil, semboller, gelenek ve görenekler, değerler, alışkanlıklar gibi manevi öğeler ve binalar, cadde ve sokaklar, meydanlar, giyim – kuşam, mutfak, tekerlemeler, türküler, ninniler, atasözleri, anıtlar, el sanatları vb. maddi öğeler olarak iki gruba ayrılır. Bu öğelerin tümü de yaşam biçimiyle ilgilidir. Aynı zaman da, kültürel öğelerin tümü kent kültürünü, giderek kent kimliğini oluşturur. Bazen tek bir, kültürel öğe, zaman içerisinde bir toplumun ve kentin simgesi haline dönüşebilir. Her kentin kimliğinde o kentin süreklilik kazanmış olan ayırt edici özellikleri saklıdır. Eiffel Kulesi Paris ile San Marco Meydanı Venedik ile Topkapı Sarayı ve Sinan’ın Camileri İstanbul’la özdeşleşmiş simgelerdir.  www.academia.edu /4212293/ Ruşen KELEŞ 1 KENT VE KÜLTÜR ÜZERİNE.

 

Kültür Taşıyıcıları

Kültürel öğeler, aynı zaman da birer kültür taşıyıcısı durumundadır. “Dil” bunlar arasında en önemli öğedir. Dil,  önceki kuşaklardan devralınan kültürel değerleri, gelecek kuşaklara doğrudan aktarır. Bu anlam da kültür taşıyıcıları, bir toplumun geçmişi ile geleceği arasındaki süreklilik sağlayan önemli bir işleve sahiptir. Kültür Taşıyıcıları; maddi olanlar (çalgı aletleri, kilimler, kıyafetler, yemekler vb.) ve manevi olanlar (örf, değerler, davranış ve inanç) olarak iki gruba ayrılır. Bu öğelerin tümü, sözlü ve yazılı anlatımlarla, uygulama ve taklitlerle sahip oldukları değerleri insanlara aktarırlar.  Kuşkusuz, bir  kültür taşıyıcısını diğerinden kolayca ayırmaya yarayan, her birinin kendine özgü yapısı vardır.

Her hangi bir kültür taşıyıcısının işlevini sürdürebilmesi için toplumsal alanda olması, toplumla etkileşimde olması ve en önemlisi de toplum tarafından benimsenmesi gerekir. Kültür taşıyıcısı bünyesinde kültürle ilgili ileti barındırır. Bu ileti toplumun tüm kesimi tarafından (çocuk, genç, yaşlı ya da her meslekten, okuma yazma bilen ya da bilmeyen) kolayca anlaşılan, yazılı, sesli ya da görsel bir içeriğe sahip, çözümlenmesi zor olmayan, bilgilerdir.

Kültürel bir öğenin  “Kültür Taşıyıcısı”na dönüşmesi için insan ve toplum gereklidir. Kültür ve Kültür Taşıyıcısı, insanla  (toplumla) ilgili sosyal bir kavramdır. İnsanın olmadığı yerde kültür ve Kültür Taşıyıcısı da olmaz.

 

Kültür Taşıyıcıları ve Fotoğraf

Fotoğraf sanatı diğer görsel sanatlar içinde en demokratik olanıdır. Özellikle günümüzdeki teknolojik olanaklarla geniş kitlelere ulaşmasındaki hızı göz kamaştırıcıdır. Artık fotoğraf sınırlı sayıda izleyicisi olan sergi salonlarından çıkmış, sosyal medya aracılığıyla bir anda milyonlarca kişiye ulaşabilecek duruma gelmiştir. Ancak hangi amaçla çekilirse çekilsin, fotoğrafın oluşumu (vizörden bakış, kadraj, seçim, uygun anı bekleme ve deklanşöre basma süreci) sırasında, teknik ve sanatsal kaygılar her zaman vardır. Fotoğrafa ilgi duyanlar bu alandaki eksiklerini ve sorunlarını, fotoğraflarını çeşitli web sitelerinde yayınlayarak, eleştiri ve yorum almaktadır. Bu da fotoğrafın yayılmasına, teknik ve sanatsal boyutunun gelişmesine katkı sağlayan önemli bir eleştirel ortamdır.

Spor, su altı, arkeoloji, uzun pozlama, belgesel, kurgusal, deneysel, tanıtım, portre gibi fotoğraf çeşitlerinin yanı sıra,  bir nesne fotoğrafı olarak, kültür taşıyıcıları da (kapılar, binalar, çeşmeler, mezar taşları, taşıtlar, el aletleri, kıyafetler, köprüler, dinsel alanlar vb.)  fotoğraf sanatçılarının ilgi odağı olmaktadır.  Fotoğraf sanatçısı, kültürü gelecek kuşaklara aktaran bu objeleri (Kültür Taşıyıcıları’ nı) belgelerken, aynı zaman da, estetik ve plastik yaklaşımları nedeniyle fotoğraf sanatına katkıda bulunmaktadır. Kültür Taşıyıcısı; belgesel özellikleri, renkleri, mekanı,  yüzey dokusu, form ve biçimi itibariyle,  fotoğraf sanatçısına doğal bir çalışma ve araştırma ortamı sunar. Ancak fotoğrafların genel kompozisyon kurallarına uygun olmasının yanında, netlik sorununun olmaması, soft ışık tercih edilmesi (flaş kullanılmaması) ve mümkünse üçayak kullanılması yerinde olacaktır.

 

Sonuçta; kişisel tercihlerle (fotoğraf sanatçısının sahip olduğu sanatsal kaygıların tümü) oluşturulan kültür taşıyıcısı konulu fotoğraflar, izleyenlerde haz duygusu uyandırıp, kültürle ilgili mesajlar aktarırken aynı zamanda da onların zamana ve talancılara karşı, korunmasına katkıda bulunur. Bu nedenlerle bu fotoğrafların estetik, teknik ve belgesel düzeyde kusursuz olmaları beklenir.

Son söz; çekilen fotoğraflar sergi, sunum ve web olanaklarıyla mutlaka paylaşılmalı ve böylece topluma mal edilmelidir.

 

%

 

KAYNAKÇA;

KONGAR, Emre,  Kültür Üzerine, Remzi Kitabevi, İstanbul,1994

ERİNÇ, Sıtkı M. Kültür Sanat Sanat Kültür, Çınar Yayınları, İstanbul, 1995

www.anadilim.org/kultur-nedir.html

www.academia.edu /4212293/ Ruşen KELEŞ 1 KENT VE KÜLTÜR ÜZERİNE

ARMAĞAN İbrahim, Toplumsal Yapı Bilim ve Sanat, Ege Üni. Yay., 1982