KURUMSAL KİMLİK TASARIMLARI VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR – (IKEA ve Koçtaş Örnekleri)
Esi OFLİ[1], Arif Ziya TUNÇ[2]
ÖZET
Kültür, bir toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar. Bir görsel iletişim yöntemi olan grafik tasarım ürünlerindeki tasarım da kültür ile ilgili ipuçları taşır.
Sahip olduğu kültürün özellikleri, grafik tasarım görsellerinde gözlenebilen bir ülke olan İsveç, aynı zamanda kendine özgü bu grafik tasarım anlayışının da etkisiyle dünyaca ünlü markalara ev sahipliği yapmaktadır. Bu projede, yaratıldıkları ülkenin kültürel özelliklerini, grafik tasarım yönünden yansıtabilmeleri bakımından güçlü kurum kimlikleriyle öne çıkan İsveç kökenli uluslararası bir mobilya mağazası olan IKEA ile Koç Grubu’na bağlı yapı malzemeleri satışı yapan Koçtaş markaları ele alınmıştır. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden döküman analizi tekniğine verilerek, IKEA ve Koçtaş markalarına ait kurumsal kimlik görselleri, temel tasarım prensipleri olan birlik/uyum, denge, hiyerarşi, ölçek/oran, hakimiyet/vurgu, benzerlik ve kontrast ile grafik tasarımdaki ayırt edici özellikler aracılığıyla çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu markaların kurumsal kimlik tasarımlarında kullanılan grafik tasarım dili, ülke kültürlerini yansıtması bakımından incelenirken; kültürel farklılıkların grafik tasarıma etkisi sorgulanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kültürel Farklılıklar, Grafik Tasarım, Kurumsal Kimlik, Marka, Toplum
ABSTRACT
Makale başlığının ve yazar isimlerinin hemen altında 150 kelimeyi geçmeyen İngilizce “Abstract” yazılmalıdır. Öz tek satır aralığı ve yalnızca ilk harf büyük olacak şekilde 10 punto ile yazılmalıdır. Özde; ne yapıldığı, nasıl yapıldığı (araştırma türü; veri toplama ve değerlendirme süreci) ve en temel bulgu/bulgular, en temel sonuç/sonuçlar ve gerekiyorsa, çözüm önerileri sunulur.
Keywords: Keyword 1, Keyword 2, Keyword 3… (İngilizce anahtar kelimelerde “of, at, on, in, and” gibi bağlaçlara yer verilmemelidir.
[1] Doktora Öğrencisi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Güzel Sanatlar Eğitimi A.B.D. Resim-İş Öğretmenliği Programı, esiofli.art@gmail.com
[2] Prof., Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi A.B.D. Resim-İş Bölümü, arifziya@yahoo.com
1. Giriş
Bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi değerlerin bütününe kültür denir. Kültür, bir toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar. Kültür, toplumun yaşayış ve düşünüş tarzıdır. ‘Kültürü en genel anlamı ile -ve antropolojik bir yaklaşımla- bir ‘yaşayış şekli’ ya da insanlığa dair ‘hemen her şey’ olarak ele almak mümkündür (Sparke, 2004).’
Kültür ile bir görsel iletişim yöntemi olan grafik tasarım arasındaki ilişki, ilk kez 1964 yılında, aralarında grafik tasarımcılar ve sanat yönetmenlerinin bulunduğu 22 görsel iletişimci tarafından yayınlanan First Things First (İlk Önce Öncelikler) manifestosuyla belirgin hale gelmiştir. Bu manifestoda, grafik tasarımın bir ürünü satmaktan çok daha fazlasına hizmet ettiği, çevresel, sosyal ve kültürel konuların çok daha fazla önem taşıdığı vurgulanmaktadır (Poynor, 1999).
Dünyadaki grafik tasarım uygulamaları içerdiği görsel, tipografi, mesaj, sadelik, renk, slogan, espri gibi ayırt edici özellikleriyle ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir. Bu değişikliğin nedenlerinden birinin de kültürel farklılıklar olduğu düşünülmektedir. Uluslararası popüler markaların kurum kimlik görsellerinde kullanılan grafik tasarım diline bakıldığında, çoğunlukla o markanın doğduğu ülkeden izler görmek mümkündür. Bu izler, markanın logosunda kullanılan gibi kurumsal kimlik görsellerinde kendini göstermektedir. Örneğin; İsveç markası olan IKEA’nın logosu, İsveç bayrağının sarı ve mavi renklerinden oluşmaktadır. Japon otomobil firması Subaru’nun ambleminde ise oval bir şekil içinde yeralan yıldızlar, Japon yıldızını temsil etmektedir. Kurumsal kimlik tasarımlarında markanın orijini olan ülkeye ait özellikler gözlemlenirken; uluslararası üne sahip markalar da, aynı zamanda ülke imajına katkı sağlamaktadır. Bu nedenle bir ülkeye ait popüler markaların kurumsal kimlik görsellerinde kullanılan grafik tasarım dilinin, yer aldığı ülkenin kültürünü yansıtması bakımından incelenmesi önem taşımaktadır.
Bu araştırma, kültürel farklılıkların, markalara ait kurumsal kimlik tasarımlarına yansımasının incelenmesi bakımından Türkiye ve İsveç ülkeleri ile sınırlıdır. Kuzey Avrupa’da yeralan İsveç, küçük bir İskandinav ülkesi olmasına rağmen iç disiplini, çalışkanlığı, organizasyon yeteneği ile Dünya’da refah düzeyi en yüksek, en modern ve endüstrisi en gelişmiş ülkelerden biri haline gelmiştir. İsveç aynı zamanda, araştırma konumuzla ilgili olarak grafik tasarım alanında, çağdaş ve yalın bir tasarım anlayışıyla öne çıkmaktadır. Topraklarının büyük bölümü Anadolu’ya, küçük bir bölümü ise Balkanlar’ın uzantısı olan Trakya’ya yayılmış olan Türkiye ise 79.8 milyon nüfusuyla (2016)[1], jeopolitik konumunun önemi, olumlu iklim şartları ve verimli toprakları nedeniyle tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış olması bakımından zengin bir kültürel geçmişe sahiptir. Bu kültürel mirasın, Türk Sanatı’nda Dede Korkut’tan Hacivat ve Karagöz’e; geleneksel sanatlarımız olan minyatürden hat sanatına, Halk müziğinden yöresel danslara; kısacası tarihten gelen pek çok hikayeden esinlenerek yaratılmış eserlere biçimsel olarak yansımaları görülmektedir.
Bu markalar, yaratıldıkları ülkenin kültürel özelliklerini, grafik tasarım yönünden yansıtabilmeleri bakımından, güçlü kurum kimlikleriyle öne çıkan IKEA ve Koçtaş olarak belirlenmiştir. İsveç kökenli uluslararası bir mobilya mağazası olan IKEA, 1943 yılında İsveçli bir girişimci olan Ingvar Kamprad tarafından kurulmuştur. IKEA’nın Aralık 2017 itibarıyla 49 ülkede 400 mağazası bulunmaktadır[2]. 1955 yılında Türkiye’de kurulan Koç Grubu’na bağlı yapı malzemeleri satışı yapan Koçtaş ise Koçtaş ve Koçtaş Fix olmak üzere iki marka ile 50’nin üzerinde mağaza sayısı ve 230.000 m2’ye yaklaşan satış alanı ile faaliyetlerini sürdürmektedir[3].
Araştırmada Türkiye’den Koçtaş, İsveç’ten IKEA markalarına ait kurumsal kimlik görselleri, temel (Grafik) tasarım ilkeleri ışığında birlik/uyum, denge, hiyerarşi, ölçek/oran, hakimiyet/vurgu, benzerlik ve kontrast (Wong, 1993: 27, Hancock 2000: 4-6) ve kültürel farklılıklara bağlı olarak öne çıkan ayırt edici özellikler; görsel seçimi, tipografi, sadelik / yalınlık, renklilik, slogan, espri ve mesaj unsurları üzerinden incelenirken, bir ülkenin sahip olduğu kültürün, grafik tasarım ürünlerine etkisi sorgulanmaktadır.
2. Kültür ve Kültürel Farklılıklar ile Hofstede’nin Kültürel Boyutlar Analizi (Türkiye ve İsveç)
Kültür, kelime olarak gerek günlük yaşamda gerekse yazılı metinlerde sıklıkla kullanılmakla birlikte pek çok tanımı olan bir terimdir. Bu tanım, toplumları bilimsel, sistematik ve eleştirel olarak inceleyen bir bilim dalı olan sosyolojiye göre uygun olsa da, günlük dilde kültüre yüklenen anlamlar daha farklıdır. ‘Kültürlü veya kültürsüz’ gibi insanlara yönelik sıfatlar, kültürün bir takım beceri, kişisel gelişim, entellektüel birikim, eğitim gibi bireyi, özel ve alanında daha yetkin kılmayı sağlayan melekelerin varlığına veya yokluğuna ilişkin olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, sosyal bilimler olan sosyoloji ve antropolojinin kültür kavramı ile ilgili açıklamaları önemlidir.
Hofstede (1980: 225) kültürü, bir grubu diğer bir gruptan ayıran ortaklaşa programlanmış zeka (akıl) olarak tanımlarken; Trompenaars ve Hampden-Turner’a (1997) göre kültür, bir toplumun zaman içerisinde yüz yüze geldikleri problemleri çözmek için geliştirdikleri bir dizi kurallar ve metotlardır. Singh ise (2008:251), kültürü, belli bir toplum ya da grup tarafından geçmiş ve günümüzde paylaşılmış gerçeklerden oluşmuş bir yapı olarak ele almaktadır.
Erinç’e göre (1995: 19) toplumun ister bir kavrayış olarak isterse bir olgu olarak olmadığı bir yerde kültürden de söz edilemez. ‘Kitlelerin ulusallaşması ile birlikte kültürleri de ulusal bir özellik kazanmakta, yani, ne zaman ve dünyanın neresinde olursa olsun, aynı ulus bireylerinin veya hangi soydan gelirse gelsin, belirli bir ülke bireylerinin ortak kabul ettikleri kültür ögeleri (dil, din ve ahlak vb.) oluşmaktadır (Erkal , a.g.e: 109–110).’
Kültür insanlar için bütünleştirici olduğu kadar farklılaştırıcı da bir olgudur. Aynı kültüre ait insanlar ortak düşünce ve davranış şemaları oluştururlar. Bu ortak şemalar, aynı kültüre ait insanların çabuk ve kolay anlaşmasına yardımcı olur ve bu durum kültürün bütünleştirici özelliğidir. Farklı kültürlerden insanların ise ortak noktaları daha azdır bu nedenle birbirleriyle anlaşmaları daha zor olabilir. Earley ve Mosakowski (2004), basit bir çiçeğin bile kültürden kültüre farklı olarak algılanabileceğine dikkat çekmektedir. Bu farklılıklar, kültürün bileşenleri olan dil, değerler, din ve inançlar, tutum, estetik, hukuk, eğitim ve politikadan; toplumların yeme-içme ve hatta hediye adetlerine kadar pek çok yerde kendini göstermektedir. Örneğin dini inançlar nedeniyle Müslümanlar ve Yahudiler domuz eti; Hindular ise sığır veya dana eti yemezler. Topluluk içinde geyirmek Türk toplumunda kaba bir hareket olarak algılanırken; Hindistan’da misafirliğe gelen kişinin yemeği yedikten sonra geğirmesi, ev sahibine bir saygı ifadesi olarak o yemeği beğendiği anlamına gelmektedir. Toplumların sahip oldukları kültüre bağlı olarak, estetik yaklaşımlarında da farklılıklar görülür; bir temel tasarım elemanı olan renk, fiziksel yapıları ve dalga boylarının farklılıkları dolayısıyla değişik coğrafya ve kültürlerde anlamsal farklılıklar taşır. ‘Saflık çağrışımı nedeniyle Batı’da gelinlikler genellikle beyazdır. Oysa beyaz, Asya’daki bazı toplumlarda matem ve yas rengidir. Renklerin ses karşılıkları üzerinde durursak beyaz, en huzur verici, nötr, sakin, sessiz tona sahiptir (Uçar, 2004: 48).’
Hofstede’nin Kültürel Boyutlar Analizi (Türkiye ve İsveç)
Sosyologlar, kültür konusunda yaptıkları araştırmalarla kültürler arasındaki farklılıkları ortaya çıkarmaya çalışmışlardır (Hofstede, 1980; Schwartz, 1994; Smith ve diğ., 1996; Trompenaars ve Hampden-Turner, 1997; House ve diğ., 2004). Bu araştırmalarda, ülkelerin kültürleri, çoğunlukla değerler boyutunda araştırılmış ve farklılıklar belirlenmiştir. Bu sosyologlardan biri olan Geert Hofstede, kültür farklılıkları ve örgüt kültürleri üzerinde yaptığı çalışmalarla literatürde sıkça karşılaştığımız bir isimdir. Hofstede, 1967 yılında uluslararası bir şirket olan IBM’in 40 farklı ülke üzerindeki çalışanlarına tutumsal bir anket uygulayarak, anket sonuçlarını kültürel endeksler oluşturmak amacıyla değerlendirmiş ve ulusal, kültürel farklılıkları açıklayan dört kültürel boyutu (bireycilik-toplumculuk, güç mesafesi, belirsizlikten kaçınma ve erillik-dişillik) ortaya çıkartmıştır. Sonradan bu boyutlara beşinci ve altıncı boyutlar da (uzun dönem odağı, hoşgörü) eklenmiştir. Bu endeksler ülkelerin göreceli konumlarını ortaya çıkarmıştır. Örneğin bu boyutlardan güç mesafesi, gücün adil olmayan bir şekilde dağılımını toplumun bireylerinin kabul etme derecesidir. Bazı toplumlar, bu adil olmayan güç dağılımını kabullenmişlerdir. Güç mesafesi yüksek olan bu tür toplumlarda hiyerarşik açıdan güçlü kişiler haklı olmak için doğruyu bulmak zorunda değildirler; zira, haklılıkları, sahip oldukları güçten kaynaklanmaktadır. Hofstede’nin bu araştırmasında İsveç ve Türkiye’nin sonuçları incelendiğinde iki ülke arasındaki kültürel boyut farklılıkları dikkat çekmektedir.[4] Görsel 2’de görüldüğü üzere, bu araştırma boyutlarından güç mesafesi endeksine baktığımızda Türkiye’nin 66 puanla üst sıralarda yer aldığı görülür. Buna göre güç mesafesi yüksek olan Türkiye; bağımlı, hiyerarşik, amirlere genelde erişilemeyen, ideal yöneticinin baba figürünü üstlendiği bir ülkedir. Güç, merkezidir ve idareciler, patronlarına ve kurallara güvenirler. Çalışanlar yapmaları gerekenlerin söylenmesini beklerler. Kontrol beklenir ve yöneticilerle iletişim resmidir. İletişim dolaylı yolla kurulur ve bilgi akışı herkese ulaşmaz. Aynı yapı aile yaşamında da görülür. Baba ailenin reisidir ve aile mensupları ona itaat ederler. İsveç ise 31 puanla Türkiye’den farklı olarak güç mesafesi düşük bir ülkedir. Düşük güç mesafeli bir ülke olan İsveç; bağımsız, sadece kolaylık sağlamak için hiyerarşik, yöneten ve çalışanların eşit haklara sahip olduğu, üst düzey kişilere erişilebilir özellikler göstermektedir. Yöneticiler, ekip üyelerinin deneyimine güvenirler ve çalışanlar kendilerine danışılmasını isterler. Çalışanlar, kontrolün tek bir güçte olmasından hoşlanmaz. İletişim doğrudan ve katılımcıdır.
Bireysellik endeksine göre ise Türkiye, 37 puan ile kollektivist bir toplumdur. ‘Biz’ kavramı önemlidir, kişiler mensuplarının birbirine kenetlendiği çeşitli gruplara aidiyet duyarlar (aileler, aşiretler, dernekler). İletişim dolaylı şekildedir. Grup içi uyum korunmak zorundadır ve genellikle grup içi çatışmalardan kaçınılır. Bağların ahlaki temeli vardır ve bu görev tamamlamaktan daima daha önemlidir. Kişiler arası güven sağlanabilmesi için başlangıçta mutlaka zaman harcanması gerekir. Adam kayırma sık görülür. Geri besleme daima dolaylı olarak yapılır. Bu iş dünyasında da böyledir. İsveç’in ise bireysellik endeksi 71 puandır ve buna göre İsveç, Türkiye’den farklı olarak bireyci bir toplumdur. İsveç’te bireyler için öncelikli olan aile ve birinci derece akrabalardır. Toplumlarda bireyler birbirlerine sıkı sıkıya bağlı değildirler. Bireyci toplumlarda suç, suçluluk ve benlik saygısı kaybına neden olur; işveren / çalışan ilişkisi, karşılıklı avantaj temelli bir sözleşmedir; işe alma ve terfi kararlarının, yalnızca liyakate dayalı olması gerekir; yönetim, bireylerin yönetimidir.
Erkillik endeksine göre ise her iki ülke de (Türkiye 45; İsveç 5), dişilik tarafında yer alır. Dişil toplumlarda; toplumsal eşitlik, görüş birliği, mazlumlara şefkat değerlidir ve teşvik edilir. Özel hayatta ve iş hayatında çatışmalardan kaçınılır ve sonunda görüş birliğine varmak önemlidir. Tatil dönemi, Türkler için önemlidir. Bu dönemde bütün aile, akrabalar, arkadaşlar bir araya gelerek hayatın tadını çıkartırlar. Statü gösterisinden kaçınılmaz. İsveç’te de bütün kültür lagom‘u temel alır; İsveçlilerin bir deyişi olan lagom, çok fazla değil, çok az değil, çok fark edilmeyen, her şeyin ılımlı olduğu anlamına gelir. Lagom, herkesin yeteri kadar şeye sahip olmasını ve kimsenin bunlara sahip olmadan gitmemesini sağlar. İskandinav konsepti, insanlara övünmemeyi veya kendini başkalarının üzerinde tutmamayı önerir.
Belirsizlikten kaçınma endeksinde 85 puan ile Türkiye, yasalara ve kurallara çok ihtiyaç duyulan bir ülkedir. Kültürel temelde yer alan Allah inancı ve kadere rıza anlayışı ile gelecek kaygısı aşılır. İsveç ise Türkiye’nin tersine bu boyutta 29 puan ile düşük bir tercih göstermiştir. Belirsizlikten kaçınmanın düşük olduğu ülkeler, pratiğin ilkelerden daha fazla olduğu ve normdan sapmanın daha kolay tolere edildiği daha rahat bir tutum sürdürür. Bu toplumlarda, insanlar gerekenden daha fazla kural bulunmaması gerektiğini düşünürler ve bu kuralların işlememesi veya yetersiz kalması durumunda ise terk edilip, değiştirilmesi gerektiğini düşünürler. Programlar esnek olmalıdır ve ancak gerektiğinde çok çalışılmalıdır. Yenilik, tehditkar görülmemektedir.
Uzun dönem odağı ölçütlerinde çıkan ortalama sonuca göre, her iki ülkede de (Türkiye, 46; İsveç 53) bu boyutlarda baskın kültürel tercih tespit edilememiştir. [5] Hoşgörü ölçütünde ise Türkiye’de (49 puan) yine baskın kültürel tercih tespit edilemezken; İsveç bu ölçütte 78 puanla yüksek bir hoşgörü skoru göstermiştir. Buna göre bağımsızlık kategorisinde yüksek puanlarla sınıflandırılan toplumlarda genelde yaşamın tadını çıkarmak ve eğlenmek için dürtülerini ve arzularını gerçekleştirmek için isteklilik arz eder. Olumlu bir tavır sergilerler ve iyimserlik eğilimi gösterirler. Buna ek olarak, boş zamanlarına daha fazla önem verdiklerini, istedikleri gibi hareket ettiklerini ve istedikleri gibi para harcadıkları görülür.
Hofstede’nin Kültür Boyutları çalışmasını, IBM markasının dünya çapında ortak prosedür ve standartlar koyma çabası içindeyken Brezilya ve Japonya gibi bazı ülkelerdeki fabrikaların çalışmasında farklılıklar bulunması nedeniyle IBM tarafından gelen öneriyle geliştirdiğini göz önünde bulundurduğumuzda, kültürel farklılıkların kurumların işletme yaklaşımlarına yansımaları ve bu konuda çözüm önerilerine verilen önem de açıkça görülmektedir.
3. Türk ve İsveç Kültürü’nün Özellikleri
Kültür kavramı, pek çok tanım, özellik ve bileşen (dil, din, değerler, estetik, hukuk, eğitim vb.) içerdiğinden konu özellikle bir ülkenin kültürel özelliklerini tartışmaya geldiğinde, bu uzman sosyologların bile zorlandıkları bir durumdur. Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği – Kültür Tarihinin Kaynakları (2010) kitabında kültür konusundan önce ‘kimlik’ kavramına dikkat çekmektedir. Güvenç, kimliği en yalın tanımıyla, kişilerin, grupların, toplum veya toplulukların ‘kimsiniz, kimlerdensiniz?’ sorusuna verdikleri yanıt veya yanıtlar olarak tanımlar. Kültür tarihi yazılmamış bir toplumun kimlik bunalımına ya da arayışına girmesini kaçınılmaz olarak görür; çünkü insan, özünde hep nereden geldiğini, nereye ait olduğunu ve hangi değerlere sahip olduğunu bilmek ister (2004: 3-10). Aslında ‘biz kimiz?’ sorusuna yanıt verirken hem kimlerden olduğumuzu; hem de kimlerden olmadığımızı söyleriz. ‘Kimlik’ arayışlarıyla başlayan kültür konusu, bir toplumun kültürel özelliklerini anlatmaya geldiğinde bu durum, insanların iskelet ve kafatası gibi fiziki yapısını araştıran antropologların çalışmalarından başlayarak, tarih kitaplarının, anıtların ve eserlerin ışığında değerlendirilmesi gerek çok kapsamlı bir araştırmayı gerekir. Öte yandan hepimiz doğup büyüdüğümüz ve hayatımızı paylaştığımız aile ve sosyal çevrenin etkisiyle içinde yaşadığımız toplumun norm ve değerlerini benimseriz. Bu nedenle asıl kökeni Çin olan ama Amerika’da doğup büyümüş birisi, nereli olduğu sorulduğunda ‘Amerikalı’ olduğu yanıtını verebilmektedir; çünkü o kişi, Amerikan Kültürü’yle yetişmiştir ve dolayısıyla Amerika’ya özgü değerleri benimsemiştir.
Belirttiğimiz üzere, kültür kavramının kapsamlılığı dolayısıyla bu bölümde İsveç ve Türk Kültürü’nün araştırma konumuzla ilgili olarak kültür ve tasarım ilişkisine zemin hazırlayan özellikleri ele alınacaktır. öncelik vererek; ancak belirli bir kısmına değinebileceğiz.
Türkiye
Türk Kültür Tarihi’nin ne zaman başladığı pek çok tarihçi, sosyolog ve aydın (Peyami Safa, Ziya Gökalp, Bozkurt Güvenç, Sabahattin Eyüboğlu…) tarafından tartışma konusu olmuştur. Bu tartışmalara yönelik, Tarihçi Bozkurt Güvenç ise Türk Kimliği Kültür Tarihinin Kaynakları adlı kitabında Türk varlığının ve kültür tarihinin köklerinin; Türklerden önceki Küçük Asya (Anadolu) kültürlerine ve insanlarına; Küçük Asya’dan gelip yerleşmeden önceki Orta Asya Türk boylarına; Küçük Asya’yı fethedip yerleşen Müslüman, Türkmen veya Oğuzlara; Anadolu’da fethedilen, Müslümanlığı kabul ederek Türkleşen yerlilere; Batılı, çağdaş ve laik Türklere kadar uzandığını belirtmektedir (2010:48). Benzer şekilde tarihçi Özbaran (1992: 40), Türk Kültürü’nü araştırırken dikkate alınması gereken konulara şu sözlerle dikkat çekmektedir: ‘Eskiçağın Anadolusu sunulmadan, Türkleşen ve İslamlaşan Anadolu verilmeden, Osmanlı’nın Ortadoğusu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyoekonomik ve kültürel yapısı belirtilmeden, enginlere açılmak, dünya tarihinde gezinmek, şüphesiz, mantıksız(lık) olur.’
Tarih boyunca göçler ve istila amacıyla gelen topluluklar sahip oldukları kültür ve medeniyeti Anadolu’ya taşımışlardır. Görüldüğü gibi Anadolu’da yaşamış uygarlıklar, ardından kurulan Türk Beylikleri, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları ve sonrasında 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı ile resmi olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Türk Kültürü’nün oluşmasında önem taşımaktadır.
Akçora (1989: 6), Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki temel felsefenin de kültür olduğuna Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Kültür okumak, anlamak, görebilmek, mânâ çıkarmak, zihni terbiye etmektir.” sözleriyle dikkat çekmektedir.
‘Türk’ adının anlamı ile ilgili olarak çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Adları ‘Türk’ sözcüğüne benzediği iddia edilen bazı toplulukların ‘Türk’ milleti ile herhangi bir ilişkisi olmadığı bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur. Bu çalışmalara göre, ‘Türk’ sözcüğü; ‘güç, kuvvet, güçlü, kuvvetli, cesur, türeli (kanun ve nizam sahibi) ve türeyen, çoğalan’ anlamlarına gelmektedir.[6]
Türkçe, Türkiye nüfusunun %90’inin anadilidir. Konuşulan diğer diller arasında çeşitli Kafkas ve Kürtçe diyalektler, Arapça, Rumca, Latin ve Ermenice gibi 70 kadar dil ve diyalekt yer alır.[7]
10. yüzyıldan itibaren İslam dini ile birlikte Arap alfabesini de Türkçe ses sistemine uyarlayarak benimsemiş olan Türkler, bunu izleyen 900 yıl boyunca Türkçe’nin gerek Batı (Osmanlı) gerek Doğu lehçeleri, Arap alfabesinin Türkçeye uyarlanmış bir biçimi ile yazılmış, Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetin İlanı’ndan sonra 1928’de gerçekleştirdiği harf devrimiyle Latin harflerine geçilmiştir.[8]
Türklerin, coğrafyanın etkisi ile devlet kurdukları ilk Türk kültür ve medeniyeti, Bozkır Kültürü ve Bozkır Medeniyeti olarak adlandırılmaktadır. Bu medeniyetlerde hayvancılığa dayalı yaşam biçimi, Türk sanatında sıkça rastlanan hayvan motiflerine temel oluşturmaktadır. O zamanlar göçebe bir yaşam tarzı sürdüren Türkler, yazları yaylak; kışları ise kışlak olarak adlandırılan yerlerde yaşadıklarından, yaptıkları çadırlar ile bu çadırları süslemeye dayalı sanatsal faaliyetler göstermişlerdir. Bu durum Türk Sanatı’nda kubbe ve yuvarlak kümbet anlayışına zemin hazırlamıştır. Günümüz kazılarında yeryüzüne çıkan mezar taşları olan balballar, heykeller ve ölen kişinin mezarına konan eşyalar ise İslamiyet öncesi Türk sanatının erken dönemleri hakkında önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Uygur döneminde ise yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte sanatta önemli gelişmeler yaşanır. Kubbeli Türbeler, Köşe Üçgenler ile minyatür sanatının İslam dünyasına yayılması Uygurlar tarafından gerçekleşmiştir. Türklerin İslamiyeti kabulü ile dini mimaride de gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle Selçuklu döneminde Orta Asya Türk mimarisi ile İslam mimarisinin sentezi ile önemli eserler yapılmıştır. Bu dönemde ayrıca süsleme amacıyla bitki ve hayvan motiflerinin yanında, yazı ve geometrik şekiller görülürken; eserlerde, İslamiyet’in etkisi ile insan figürleri kullanılmamıştır. Selçuklu döneminde, dinî mimaride cami, türbe, kümbet, medrese, tekke ve zaviyeler; askerî mimaride sur, kale ve hisarlar; ticarî mimaride köprü ve kervansaraylar; sivil mimaride ise saray, köşk, han ve hamam gibi eserler inşa edilmiştir. Süsleme sanatlarından minyatür, çini, halı ve kilim çok gelişmiştir. Osmanlı Dönemi’nde ise Mimar Sinan ve öğrencileri tarafından yapılan mimari eserler ise Türk mimarisinin en önemli örneklerindendir.[9]
Günümüzde, Türk kültürünün bir göstergesi olarak önemini koruyan geleneksel sanat ve zanaatlar, Türkiye’nin hemen her bölgesinin kendisine has el sanatları ürünleriyle devamlılığını sürdürmektedir. Geleneksel Türk Sanatları; tezhip, tezyini Arap yazısı, Türk ciltçiliği, Türk kalıplar yapımı, Ebru ve Ahar, minyatür, Türk Çini nakışları, kıymetli taşlar üzerine kakma, altın varak üretimi, halı nakışlar, sedef kakmacılığı, lake sanatlar gibi çok sayıda örnek içermektedir. Türkiye’de güzel sanatlar fakülteleri ve üniversitelerin güzel sanatlar bölümlerinde (Mimar Sinan G.S.Ü, Dokuz Eylül G.S.F., Gazi Üni., Marmara Üni., Anadolu Üni.) bu alanlarda eğitimler verilmektedir.
Türk Kültürü’nde sözlü ve yazılı edebiyatın ilk örneklerine baktığımızda Türk boylarında karşımıza çıkan destan anlatıcıları tarafından anlatılan ve yayılan destanları görürüz. Oğuz Kağan, Alper Tunga, Köroğlu, Dede Korkut, Manas ve Alpamış destanları Türk destancılık geleneğinin en önemli örneklerindendir. Bu destanları kopuz adı verilen sazları eşliğinde ozanlar seslendirmektedirler. Aşık adı verilen şair/anlatıcılar tarafından saz eşliğinde icra edilen Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin, aşk veya kahramanlık konulu ünlü halk hikayelerindendir.
Türk milletine özgü özellikleri, mizahi bir dille yorumlayan Keloğlan, Nasrettin Hoca, Ali Baba ve Kırk Haramiler gibi masallar da Türk toplumunun değerlerini yansıtması açısından önemlidirler. Osmanlı Devleti zamanlarından günümüze taşınan Karagöz ve Hacivat ise taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur.
Yörelere uygun, kızlı erkekli oynanan halk dansları vardır. Özellikle Cumhuriyet Dönemi’nde kurulan Halkevlerinde kendini gösterme fırsatı bulan Türk Halk Dansları ise (zeybek, horon, hora, karşılama vb.), içinde barındırdığı kardeşlik duygusu, melodi, ritm ve hareket yapısı ile hemen hemen her yöreye özgü farklı giysiler ve müzikler ile Türk Kültürü’nün önemli bir parçasıdır. Türk halk dansları, düğünlerde, nişanlarda, asker uğurlamada, yaylaya çıkış ve inişte, doğumda, dini ve milli bayramlarda, kazanılan zaferin sonucunda, ferfene, barana, sıra gezmesi, yaren sohbeti gibi zamanlarda oynanmaktadır.
İsveç
İsveç (İsveççe: Sverige) veya resmî olarak İsveç Krallığı (İsveççe: Konungariket Sverige), Kuzey Avrupa’daki İskandinavya yarımadasında yer alan bir ülkedir. Ülkenin sınır komşuları batı ve kuzeyden Norveç, doğudan ise Finlandiya’dır. İsveç bunun dışında güneyinde yer alan Öresund Köprüsü ile Danimarka’ya bağlıdır. Yaklaşık 450.000 km² olan yüzölçümüyle İsveç, Avrupa Birliği ülkeleri arasında en büyük üçüncü ülkedir. 9.3 milyonluk nüfusun %85’i kentlerde yaşar. İsveç’te en çok konuşulan dil, bir Kuzey Cermen dili olan ve Danca, Norveççe gibi dillerle yakın akraba olan İsveççedir. İsveç, meclis sistemine sahip, meşruti monarşi ile yönetilen bir ülkedir. Ekonomi bakımından gelişmiş bir ülke olan İsveç, The Economist’in Demokrasi İndeksi’ne göre birinci sırada olup, Birleşmiş Milletler’in İnsani Gelişme Endeksi’ne göre de yedinci sıradadır. Ülke bunun yanında 1 Ocak 1995 tarihinden beri bir Avrupa Birliği ülkesidir.[10]
20. Yüzyılda meydana gelen her iki dünya savaşından da uzakta kalabilmeyi başarabilen ve Komünist bloğun çöküşünden sonra tarafsızlığını koruyabilen İsveç’in dış ve iç savunma politikasının güvenlik doktrini ‘savaşta saf tutmamak, barışta tarafsızlık’ olarak ifade edilmektedir. Öte yandanStockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nden elde edilen bilgiler doğrultusunda dünyada en fazla silah ihracatı yapan ülkelerin bilgilerinin bulunduğu listede (2001-2012), İsveç, 30 ülke arasında 12. sırada yer almaktadır. [11]
21. Yüzyılda kapitalist ve komünist blok olmak üzere ikiye ayrılan Avrupa’da, İsveç tarafsız kalmıştır. Öte yandan İsveç’in siyasette sosyalist unsurlara verdiği ağırlık dikkat çekmektedir; 1930’lardan itibaren Sosyal Demokrat Parti’nin ülkede kanun koyucu rolünü üstlenmesine fazla bir itiraz çıkmamıştır. 20. Yüzyılda İsveç’in ortaya koyduğu başarının arkasında tabana yayılabilmiş eğitim ve vergi sistemlerinin, sağlık hizmetleriyle çocuk ve yaşlı bakımına önem verilmesinin, aile sigorta sistemi kurulmasının, emeklilik ve diğer hizmet sektörlerinin iyi çalıştırılmasının payı olduğu düşünülmektedir. İsveç, dengi ülkelerle karşılaştırıldığında, sınırlı ekonomik yapısına karşın sosyal sınıflara öncelik tanıyan bir toplum modeli ortaya çıkarmıştır. Son 20-30 yılda İsveç demokrasisi, batı dünyasında da görülen ‘nüfus üzerindeki siyasi etkinin azaltılması’ sorunuyla karşı karşıya olsa da; demokratik unsurlar siyasetten, okullara; iş yerlerinden toplumun farklı katmanlarına pek çok yerde kendini göstermektedir.
Siyasetçilerin ve toplum kurallarının çalışmalarını açık ve anlaşılır şekilde izleyebilmek İsveç’te bir sivil haktır. Bu nedenle İsveç toplum yaşamının prensiplerinden biri de açıklık/şeffaflıktır. Bu şeffaf olma prensibi, her türlü yazılı iş ve iletişim araçlarında; devlet hizmetleri, belediye hizmetleri ve toplumsal kurumların da basın ve kamuoyuna açık olmasıyla kendini göstermektedir.
Kadın-erkek eşitliğine bakıldığında ise İsveç’in kadınlara oy kullanabilme hakkını veren öncü ülkelerden biri olmadığını görürüz. Buna rağmen kadınların oy kullanma hakkını kazandıkları 1921’den bu yana cinsiyet eşitliği konusunda büyük ilerlemeler gerçekleşmiştir. İsveç, cinsiyet eşitliği çalışmalarının temel prensibi, emekçi sınıftaki herkesin cinsiyet gözetmeksizin aldığı maaş oranında yaşama hakkına sahip olmasıdır. Okul öncesi çocuk sahibi ailelerin işlerini kaybetmemeleri için İsveç’te sosyal bakıcılık kurumu devreye sokulmuş ve ‘dünyanın en cömert aile sigortası’ olarak ifade edilen sigorta sistemiyle, ailelerin gelir kaybı yaşamaksızın 16 aya kadar çocuklarına evlerinde bakmalarına izin verilmiştir. Bu 16 ayın ikisi de ‘babalar ayı’ olarak, babalara ayrılmıştır. İsveç’te yasakçı ve dışlayıcı davranışlar; insanların etkin kökenlerine göre farklı muammele görmeleri, fiziksel ya da ruhsal bozuklukları yüzünden aşağılanmaları veya cinsel yönlendirmeye karşı kanunlar çıkarılmıştır.
19. Yüzyıl sonlarına kadar Lutheran bir ulus olan İsveç, Roma Katolik Kilisesi’yle olan bağlantısını 16. yüzyılda kesmiş ve Protestan bir ülke olmuştur. 4 Yüzyıldan uzun bir süre İsveç Kilisesi, 2000 yılına kadar resmi devlet kilisesi olarak devam etmiş ardından devlet ve kilise birbirinden ayrılmıştır. İsveçlilerin yüzde %80’inden fazlası İsveç Kilisesi’ne bağlı olsa da pek çok İsveçli için kilise, daha çok vaftiz, kilise üyeliği, düğün ve ölüm gibi törensi olaylarda ön plana çıkan bir yer haline gelmiştir. İsveç’e farklı din ve kültürlerden gelen yüzbinlerce göçmen aracılığıyla, İsveç’in dinlere saygılı ve çok kültürlü bir ulus olduğu gözlemlenmektedir. 1980’lerde yaşanan göç dalgasıyla bugün İsveç nüfusunun yüzde 15’inden fazlası yabancı kökenlidir. Bu köklü değişim beraberinde iskan ve kültürel ayrımcılık, göçmen grupların işsizlik sorunları ve kültürel anlaşmazlıklar gibi sorunları da beraberinde getirmesinin yanısıra İsveç’in daha uluslararası, açık ve çok kültürlü bir ülke haline gelmesinde rol oynamaktadır.
İsveç her ne kadar bir kuzey ülkesi de olsa, Kuzey Atlantik Okyanusu’ndan gelen Gulf Stream akıntısının ılıman etkisiyle görece ılıman bir iklime sahiptir. Ülkede yıl boyunca dört mevsim ve yumuşak hava olayları belirgin bir biçimde görülebilmektedir. Haziran ayının sonlarına kadar ülkenin kuzeyinde güneşin çok geç batması nedeniyle uzun günler yaşanmaktayken (beyaz geceler); kışları -30 derecelere kadar düşen ısısıyla Lapland’de uzun nordik geceleri yaşanmaktadır. Nordik doğaya duyulan sevgi ve saygı, İsveç ruhunun ve modern toplum anlayışının anahtar kavramlarıdır. İsveç’te eski ve herkes tarafından kabul gören ‘serbest dolaşım hakkı’ kanunu, herkese doğada dilediği her yere gidebilme hakkı vermektedir. Aynı kanun, mülk sahibinin görüp duyabileceği mesafede olmamak kaydıyla özel mülk arazileri için bile geçerlidir. Bu hakkın temel prensibi ‘sorumluluk altında özgürlük’tür. Doğal güzelliklerinin korunması için İsveç, 1970’lerden beri çevreyle ilgili etkinliklerde bulunmaktadır (Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası örgütler içinde dünya çevre sağlığının korunması adına çalışmalar yürütülmektedir). İsveç’te bugün hava ve su, 20 yıl öncesine göre daha temizdir.[12] Ülkenin başkenti olan Stokholm şehrinde denize girilebilmekte ve balık tutulabilmektedir.[13]
İsveç’in kısa bir zamanda tarıma dayalı bir ülke olmaktan çıkarak modern ve endüstrileşmiş bir ülke haline dönüşmesinde İsveç’in doğal kaynakları olan ormanlar, madenler ve hidroelektrik güç ve bu kaynakların değerini arttırma konusundaki yeni ve yaratıcı fikirlerin etkisi önem taşımaktadır. İsveç, bugün yüksek teknoloji, bilgi teknolojisinde araştırma-geliştirme hizmetleri ve biyolojik tıp alanlarında uluslararası bir pozisyona sahiptir.[14] 9 milyon nüfusu nedeniyle ticarette ihracata ağırlık veren İsveç’in küresel markalarından bazıları Volvo, Saab, Ericsson, Electrolux, ABB, Astra Zeneca, Pharmacia, Atlass Copco, SFK, Absolut Vodka, H&M (Hennes&Mauritz), Spotify ve IKEA’dır.[15]
İsveç’in uluslararası başarısında pay sahibi olan diğer önemli alanlar ise tasarım, moda, müzik, mimari ve yemek kültürü gibi yaratıcı ve reklam kültürüne dayanan sektörlerdir. Özellikle 1960’ların ortalarından başlayarak tasarım ve mimari alanlarında büyük ses getiren ‘İsveç Zerafeti’ kavramının bu başarıda payı büyüktür. Yeni nesil İsveçli sanatçılar, ’İsveç Zerafeti’ ve ‘Modern İsveç’ kavramları üzerinden sadelik, kullanışlılık, abartısız renk kullanımı, doğa ürünlerine saygı ve zarafet duygusunu mizah ve ustalıkla birleştirmişlerdir. Bu anlayışın ürünlerinden biri olan IKEA da, geleneksel İsveç mobilyası ve el sanatları endüstrisini çağdaş yaklaşımlarla harmanlamakta, dünya pazarında boy göstermektedir. Dünyaca ünlü şarkılara imza atan ABBA (1972-83) müzik grubu, Nordik modernizminin öncüsü modernist/yapısalcı mimar Gunnar Asplund (1885-40) ile Greta Garbo (1905-90), üç Oskar ödüllü film yıldızı Ingrid Bergman (1915-82), film ve tiyatro yönetmeni Ingmar Bergman (1918- ), çocuk kitabı ‘Pippi Uzun Çorap’ ile tanıdığımız yazar Astrid Lindgren (1907-2002), mimar/mobilya tasarımcısı Bruno Mathsson (1907-88) İsveçli ünlü sanatçılardandır. [16]
Her ne kadar günümüzün en modern ve gelişmiş uygarlıklarından biri olarak görülse de bir zamanlar tarım toplumu olan İsveç’te, doğaya, kır yaşamına ve sadeliğe duyulan ilginin kökeninin bu kültürel miras olduğu düşünülmektedir. İsveçlilerin kendi milli kültürlerine verdikleri değer, modernize edilmiş ve bir endüstriye dönüşmüş el sanatlarına da yansımıştır. Geleneksel İsveç el sanatlarında da doğaya olan bağlılık teması altında sade Nordik köy yaşantısının renkleri, çeşitliliği ve özdeğerleri gözlemlenir. Geniş bir coğrafyaya yayılmış olması dolayısıyla İsveç’te Lapland’in tepelerinde karşımıza çıkan Sami sanatlarından, Skane bölgesindeki topraklara kadar pek çok geleneksel tekstil ürününe rastlamak mümkündür. Farklı bölgeler, farklı türde el sanatları üzerinde yoğunlaşmıştır. Tahta ve huş ağacından yapılma el emeği süsler, dövme demirler, dokuma sepetler, seramikler, deri mallar ve tekstil ürünleri gibi. Dalarna bölgesi ise kendine özgü orijinal çiçekli boyamaları ve İsveç’in sembollerinden biri olan ‘kurbits boyalı tahta Dala atı’nın doğduğu yer olarak bilinir. Thomas Sandell, Pia Wallen, Anna Holtbald ve Nygards Anna Bengtsson gibi sanatçılar, geleneksel İsveç halk sanatlarını kendi tasarladıkları ürünlerinde esin kaynağı olarak kullanmaktadırlar.
İsveç halkının her ne kadar sessiz, utangaç ve içine kapanan insanlardan oluştuğu – ve dünyada intiharın en yaygın toplumlardan biri olduğu söylense de Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmasına göre (2015) bu durum gerçeği yansıtmamaktadır.[17]
İsveçli yazar, reklamcı Claes Britton, İsveç Enstitüsü tarafından yayınlanan ‘İsveç ve İsveçliler’ (2006) makalesinde İsveç’in coğrafi konumu nedeniyle büyük kültürel merkezlerden bu denli uzak olmasına rağmen, resim, mimari, opera, şiir, çağdaş tasarımcılık, müzik, yemek kültürü gibi pek çok alanda gösterdiği uluslararası başarıları, İsveçlilerin dış kaynaklardan beslenme konusunda yeteneğine bağlasa da; bu yaratıcılığın en temelinde sadelik, maharet, melankoli gibi İsveç’e özgü değerler ile doğaya, sade kırsal yaşama dönme konusundaki özlem olduğunu belirtmektedir.
4. Grafik Tasarım ve Kültür İlişkisi
Eaglaton (2004), 1960 ve 70’lerde kültürün film, imge, moda, yaşam tarzı, pazarlama, reklamcılık ve medya iletişimi gibi anlamları olmaya başlamasıyla genişleyen tanımı içerisinde, ekonomi ve endüstriye hizmet eden grafik tasarımcıların da dünyayı şekillendirecek yeni düzenin hizmetine girdiklerini belirtmiştir. ‘Grafik tasarım günümüzde önemli bir görsel iletişim sanatıdır. Sanatta grafik, görsel olarak algılanan varlıkların-nesnelerin görüntü, renk ve şekillerle yansıtılması olayıdır. En önemli işlevi herhangi bir mesajı topluma iletmek, bir ürün veya hizmeti tanıtımını yapmaktır (Artut, 2004:119).’
Bilgin, grafik tasarımcının veri kaynaklarını doğal çevre, insani gereksinimler, istekler, sezgi, bilim, kültür, madde ve olanakları, teknoloji ve olanakları, insanın ürettiği herşey olarak belirtmiştir (1985: 41). Bilgin’in de belirttiği gibi grafik tasarımcının yaratıcı eylem süresince yararlandığı kaynaklardan bir tanesi de ‘kültür’dür.
Grafik tasarım uygulamalarında, farklı kültürlerde renklerin ve sembollerin temsil ettiği anlamları bilmek, içinde yaşanılan toplumun değer ve beklentilerine karşıt gelmeyecek seçimlerde bulunmak önemlidir. Kimi zaman uluslararası üne sahip dünya markalarının logolarında kullanılan renklerin, o markaların orijini olan ülke bayraklarının rengini taşıdığını görürüz. Ya da farklı ülkelere ait bazı markaların logolarına baktığımızda, logolarında kullanılan bayrak renklerinin yanısıra, yaşadıkları coğrafyaya özgü bazı semboller görürüz: kuş, geyik, yaprak gibi. Bu semboller, çoğunlukla o coğrafyada sıkça görülen veya o coğrafyaya ait bir hikayeyi temsil eden bir varlığı simgeleyebilmektedir. Örneğin, Qatar Airways’in (Katar Havayolları) logosu, Katar bayrağındaki bordo ve beyaz renklerinden oluşmaktadır. Logoda görülen geyiğe benzer sembol ise Katar’a özgü bir hayvan olan Oryx’ten (bir tür antilop) gelmektedir (Bkz: Görsel 1). Benzer şekilde Kanada bayrağının kırmızı beyaz rengi ve bayraktaki akçaağaç yaprağı birebir Air Canada (Kanada Havayolları) logosunda görülmektedir (Bkz: Görsel 2). Türk Hava Yolları’nın amblemi ise yine Türk Bayrağı’nın renkleri olan kırmızı ve beyaz renktedir. Amblemin üzerinde beyaz olarak kullanılmış kuş formundaki sembol, birçok canlının nefes dahi alamadığı 9000 metre irtifada kıtalararası uçabilmesiyle dikkat çeken yaban kazıdır (Bkz: Görsel 3).
İletişimde önemli bir yeri olan sembol ve işaretler de doğdukları kültürlere özel anlamlarıyla grafik tasarımda yerlerlerini alırlar: ‘Eski Türkler dünyanın dört yönünü renkler kullanarak belirtmişlerdi. Halı üzeri dokuma figürlerinde göçerliğin ve yayılmanın simgesi olarak deve motifi kullanıyorlardı (Uçar, 2004: 31).’ Sembol ve işaretlerin yanısıra firma ve markaların reklam çalışmalarında kullanılan görsellerin, içinde yaşanılan toplumun kültürel değerlerine ters düşmemesi açısından dikkatle seçilmesi önem taşımaktadır. Örneğin neredeyse tüm dünyada bilinen popüler Amerikan markası Coca Cola’nın basılı ve hareketli medyadaki reklamları ülkeden ülkeye farklılıklar gösterebilmektedir. Coca Cola, bu yaklaşımıyla ‘lokal düşünen ama global oynayan’ bir şirket imajı çizmektedir. ‘Özgürlükler Ülkesi’ olarak anılan Amerika’da gençlik, ilişkiler ve çıplaklık, reklam mecralarında karşımıza sıklıkla çıkan temalar iken, resmi dini İslam olan pek çok ülkedeki reklamlarda ‘çıplak’ yer almaz. Coca Cola’nın Müslümanların dini bayramı olan Ramazan Bayramı için Türkiye’de yayınladığı reklam çalışmalarında ise Türk toplumu için önemli olan aile, kalabalık sofralar, ülkenin doğusundan batısına çeşitlilik gösteren yöresel kılık kıyafetler gibi temalar görülür.
Grafik tasarımda yazı düzenleme sanatı veya tekniği olarak tanımlanan tipografi, grafik tasarımcı için kelimeleri okunaklı hale getirmekten çok daha fazlasıdır. Uçar’a göre her yazı karakteri, tasarlanan temel kavramın, zamanının, yaratıldığı çağın akımlarının ve görsel dilinin izlerini taşımaktadır (2004: 125). ‘The Anatomy of Type (The Geometry of Type in the UK)’ kitabının (2012) yazarı Stephen Coles da günümüz tipografisinin kültürümüzün genel bir yansıması olduğu belirtmektedir. 2014’te İsveç’te, İsveç Hükümeti’nin de onayıyla, yazı karakteri uzmanı Stefan Hattenbach’ın danışmanlığında İsveç’e özel ‘Sweden Sans’ adını taşıyan bir yazı karakteri tasarlanmıştır. Soderhavet Ajansı’ndan Erik Lidsheim, İskandinav minimalizmini yansıtan, İsveç’in 1950’li yıllarından esinlenerek tasarlanmış modern ve geometrik bir yazı karakteri olan ‘Sweden Sans’ın bakanlıklarda, acentelerde ve şirketlerde kullanılmasıyla İsveç’i tüm dünyada temsil eden bir görsel marka kimlik sistemi oluşturmayı amaçladıklarını ifade etmektedir.[18] İsveç örneğinden hareketle, İsveç’te kullanılan yazı karakterlerinde İskandinav minimalizmi kolaylıkla gözlemlenebilirken, Ortadoğu’da ise farklı yaklaşımlar söz konusudur. Örneğin Arap alfabesinin ve İran’daki hat sanatının etkileri, İran asıllı tipografi ve kaligrafi alanlarında uzmanlığı olan grafik tasarımcı Mehdi Saeedi’nin eserlerine yansımıştır.
Boydaş (1996: 8), bireyin, kişisel kültür ortamında sürdürdüğü yaşamını yöresel ve evrensel kültür dünyasından edindiği değerlerle süsleyebilmesi, diğer bir ifade ile orijinal-özgün bir kişiliğe kavuşturabilmesinin önemine değinmiş; evrensel kültür ve sanat içinde yer kapmanın ve yer tutmanın diğer toplumları taklit ederek değil, tersine diğer toplumlara benzemeyerek, öz kültürü korumakla mümkün olabileceğini vurgulamıştır.
5. Kurumsal Kimlik Tasarımları ve Kültürel Farklılıklar (IKEA ve Koçtaş Örnekleri)
‘Bireylerin kişilikleri ve kimlikleri olduğu gibi aynı şekilde kurumların da birer kişiliği ve kimliği vardır. Kurum kimliğini oluşturmak üzere görevlendirilen tasarımcılar, iletişimciler ve reklamcılar kişilik yaratmazlar; onların işi var olan kişiliği tanımlamak, sınırlarını belirlemek, varlığını kanıtlamak, ağırlığını hissettirmek; onu görünür, fark edilir ve tercih edilir hale getirmektir (Karamustafa, 2000:12).’
Kurum kimliğinin görselleştirilmesi, kurum için uygun strateji belirlendikten sonra grafik tasarım ile başlamaktadır. Bilmediğimiz bir markaya dair ilk izlenimler, markaya ait kurumsal kimlik tasarımları ile edinilir. Görsel kimlik; bir kurumun/hizmetin/ürünün ismi, logosu, antetli kağıdı, taşıt araçlarının tasarımından kurum binasının genel görünümüne, iç mimarisine, satış, servis ya da dağıtım elemanlarının kıyafetine kadar tüm alanlarda karşımıza çıkmaktadır (Dündar, 2013:94). Karabey ise (2003: 14) görsel kapsamda bir kurum kimliğinin; kendini, felsefesini ve kültürünü, hedeflerini tanımlamış çağdaş bir kurum üzerine kurgulaması gereken; yalnızca o kurumdan ve verilerinden kaynaklanan, kurmaca ve yanıltıcı olmayan; kendini sürekli yeniden üretmesiyle kurumu da etkileyen, kurumun ayrıcı özelliklerini yansıtan, temel işaretleri kapsayan, değişmez, kararlı, sürdürülebilir grafik veya mekansal kimlik göstergeleri sistemi olduğunu ifade etmektedir.
IKEA’nın kurumsal kimlik el kitabında ‘IKEA değerleri’ ile ‘marka değerleri’ ayrı olarak belirtilmiştir. IKEA değerleri, şirkete nüfuz edecek normlarla ilgiliyken; marka değerleri, IKEA’yı dünyanın nasıl algılaması gerektiği üzerine kuruludur. IKEA’nın kurucusu Ingvar Kamprad, IKEA’nın devam eden başarısının arkasındaki en önemli faktörlerden biri olarak IKEA’nın sahip olduğu güçlü kültürü göstermektedir.[19] İsveç Enstitüsü, IKEA’nın İsveç’in resmi marka platformuna çok iyi uyduğunu ve hatta IKEA’yı ziyaret etmenin İsveç’i ziyaret etmek anlamına geldiğini belirtmektedir. İsveç, ülke olarak IKEA’nın kendisini pazarlama biçiminden fayda sağlarken; IKEA ise İsveç imajından en fazla fayda sağlayan firmalardan biridir; ama asıl önemli nokta İsveç’in geçmişi olmadan bugünkü IKEA’nın olmayacağı gerçeğidir (Kristoffersson, 2014: 84).
Buna rağmen iki kategori de birbiriyle ilişkilidir. IKEA’nın kendi sözleriyle ‘IKEA konseptini tam olarak gerçekleştirebilmek için IKEA kültürüne aşina olmak ve bu kültürü anlamak çok önemlidir.’
Kaynakça
Özbaran, S. (1992). Tarih ve Tarih Öğretimi. İstanbul: Cem.
Güvenç, B. (2010). Türk Kimliği Kültür Tarihinin Kaynakları. İstanbul: Boyut Yayıncılık.
Uçar, T. F. (2004). Görsel İletişim ve Grafik Tasarım. İstanbul: İnkılap Kitabevi.
Becer, E. (2005). İletişim ve Grafik Tasarım. Ankara: Dost.
Kristoffersson, S. (2014). Design by IKEA. London: Bloomsbury Academic.
Fiske, J. (1996). İletişim Çalışmalarına Giriş, çev. Süleyman İrvan, Ankara: Ark Yayını.
İpşiroğlu M. ve İpşiroğlu N. (2009). Oluşum Süreci İçinde Sanatın Tarihi, 3. Basım, İstanbul: Hayalbaz Kitap.
[1] 2016 sayımı (https://tr.wikipedia.org/wiki/Turkiye)
[2] https://en.wikipedia.org/wiki/IKEA)
[3] http://www.koctas.com.tr
[4] Country Comparison, Sweden-Turkey. https://www.hofstede-insights.com/country-comparison/sweden,turkey/
[5] Country Comparison, Turkey. https://www.hofstede-insights.com/country-comparison/turkey/
[6] T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk Kültürü. http://www.kultur.gov.tr/TR,96255/turk-kulturu.html
[7] Wikipedia, Türkçe. https://tr.wikipedia.org/wiki/Turkce
[8] Wikipedia, Harf Devrimi. https://tr.wikipedia.org/wiki/Harf_Devrimi
[9] [9] T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk Kültürü. http://www.kultur.gov.tr/TR,96255/turk-kulturu.html
[10] https://tr.wikipedia.org/wiki/isvec
[11] https://tr.wikipedia.org/wiki/Silah_ihracatina_gore_ulkeler_listesi
[12] Claes Britton and Swedish Institute. Sweden & Swedish, 2006
[13] Dünyanın en temiz ülkesi İsveç, https://www.cnnturk.com/2008/dunya/12/10/dunyanin.en.temiz.ulkesi.isvec/504229.0/index.html, 2008
[14] Kuzeyin en iddialı teknoloji girişimcisi: İsveç, http://blog.galatabusinessangels.com/kuzeyin-yildizi-isvec/, 2017
[15] The most valuable Swedish brands of 2016, http://brandirectory.com/league_tables/table/sweden-2016
[16] List of Swedish people, https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Swedish_people
[17] İntihar oranına göre ülkeler listesi, https://tr.wikipedia.org/wiki/intihar_oranina_gore_ulkeler_listesi, 2015.
[18] http://www.slate.com/blogs/the_eye/2014/10/28/sweden_s_national_font_swedish_sans_should_countries_have_their_own_dedicated.html
[19] Typically Swedish. http://franchisor.ikea.com/typically-swedish/